Kışın Kovandaki Isı ve Nem

Kış Şartlarında Kovan İçindeki Arıların Davranışları;

 

Kış şartlarında kovandaki ısı ve nemi incelemeden önce, arıların kışın kovan içindeki davranışlarını incelememiz gerekmektedir. Arılar, havaların soğumaya başladıktan sonra kovan içerisinde bir araya gelerek, kovan ısısının durumuna göre salkım oluşturmaya başlarlar.

Bal arıları metabolizma açısından soğukkanlıdır, vücut sıcaklıkları değişkendir. Ancak bu arıların vücut sıcaklıklarını kontrol etme yetenekleri olmadığı anlamına gelmez. Aktif durumdaki arılar normalde endotermiktir ve vücut sıcaklığını ortam sıcaklığından daha yüksek tutarlar (Goodman, 2003).

Arı göğüs bölgesinin sıcaklığını daima ortam sıcaklığının 20° C üzerinde tutmaya çalışır. Eğer ortam sıcaklığı yükselirse arının vücut sıcaklığı da aynı oranda yükselir. Ancak arının vücut sıcaklığı ortam sıcaklığını sürekli bu şekilde takip edemez. Eğer ortam sıcaklığı 40° C’ye ulaşırsa, yüksek sıcaklıktan olumsuz etkilenmemek için vücut sıcaklığı 40° C’nin altında (38° C) kalır. Ortam sıcaklığı yükselmeye devam eder ve 50° C’ye ulaşırsa hızlı bir ölüm meydana gelir. Ortam sıcaklığı 10° C’nin altına düşerse, hayatta kalabilmek için göğüs bölgesinin sıcaklığını artırmak zorundadır. Göğüs bölgesinin sıcaklığı 8° C’ye düştüğünde arı koma durumuna gelmektedir (Marceau, 1982).

Ortam sıcaklığı 28° C’nin altına düştüğünde bal arıları göğüs kaslarının harekete geçirilmesi (shivering) ile ısınırlar. Bu işlem, kanat kaslarının kanatlarla bağlantısının kesilerek ısı üretimi için hızlı bir şekilde kasılıp gevşetilmesi seklinde gerçekleşmektedir. Bu esnada kaslar normal bir uçma hareketindeki gibi senkronizedir, ancak uçuştakinin 1/10’u kadar kas kasılması meydana gelir. Bu yerinde uçma hareketi sırasında arılar sabit durumda görülürler, her hangi bir kanat veya göğüs hareketi gözlenmez. Bu hareketsizlik kasların karşılıklı olarak hareket ettirilmesi nedeniyle kas liflerinin boyutunda herhangi bir değişim olmaması ve göğüs bölgesinin seklinin aynı kalmasıyla sağlanmaktadır (Goodman, 2003; s.:154).

Tek basına bir arının kısın hayatta kalması mümkün değildir. Çünkü bal arıları kış uykusuna yatmazlar (Owens, 1971). Salkım haline gelen kolonide arılar metabolizmalarını yavaşlatsalar da gerekli ısı üretimini yapacak kadar aktif durumda kalırlar. Salkım oluşumu aşamalı olarak gerçekleştirilir:

  • Sıcaklık 20° C’den yüksek iken: az önce anlatılan tek arının davranışı uygulanır.
  • Sıcaklık 14° – 19° C arasında iken: arılar 20 ile 200 arıdan oluşan küçük gruplar oluşturur.
  • Sıcaklık 10° – 14° C arasında iken: küçük gruplar ana arının bulunduğu grubun etrafında salkımı oluşturmak üzere toplanırlar.

Salkım oluşturulduğunda aynı sıcaklık derecesine sahip olan hatlar (izotermler) ortaya çıkar. En dışta bulunan arılar göğüs bölgesinin sıcaklığını daha yüksek tutabilmek için karın bölgeleri dışa, başları içe dönük olarak salkımda hareketsiz durumda kalırlar. Ortam sıcaklığı düşmeye devam ettiğinde en dış katmanda sıcaklık en az 8° C’de tutulmaya çalışılır. Salkımda ısı kaybının azaltılabilmesi için sıkı bir yalıtkan tabaka oluşumu sağlanır. Bu şekilde en yoğun arı katmanı 13° C hattında oluşur, en sıcak hat 24° C dir. Merkezde konumlanan arılar salkımın dışında en az 8° C sıcaklığın sağlanabilmesi için ısı üretirler. Merkezdeki arılar ısı üretiminde bal ve havaya ihtiyaç duydukları için daha gevsek konumlanmışlardır (Marceau, 1982).

Stabentheiner ve ark.’na (2002) göre, kıs salkımında merkezde uçuş kaslarının kasılıp gevşetilmesiyle endotermik ısı üretimini gerçekleştiren, dışta da salkımı sararak manto oluşturan arılar bir süper organizma modeli ile ısıl düzenleme yapmaktadırlar. Kovan içinde salkımdan 3 cm ilerideki sıcaklık 0,9° C; 6,3° C iken salkımın dışındaki petekte konumlanan arıların göğüs çevresinin sıcaklık ortalaması 12,1° C, karın bölgesi 9° C dir. Merkez petekte dış hatta konumlanan arıların, dış hat ile salkım merkezi arasında konumlanan arıların ve merkezdeki arıların göğüs bölge sıcaklıkları sırasıyla 16,9°, 22,8° ve 30,4° C bulunmuştur. Yazarlara göre, salkımın en dışındaki arıların % 3’ten daha azının göğüs bölgesi sıcaklığı 9° C’nin altında ölçülmüştür.

Kış Şartlarında Arıların Bal Tüketimleri;

Arılar durgun halde iken birden aktif bir duruma geçebilirler. Dinlenen bir arının uçmaya başlamasıyla birlikte oksijen tüketiminde 50 kat artış meydana gelir. Dinlenme halinden sonra çok yoğun bir aktiviteye başlayan bir insanda bu artış 24 kat olmaktadır. Havada asılı durumda uçan bir arının kaslarının tükettiği oksijen miktarı bir saatte, bir gram kas için 79 – 94 ml olarak ölçülmüştür. Dinlenen bir arının metabolizma hızı uçan bir arının 1/50 – 100’ü kadardır (Goodman, 2003).

Isı şekerin sindirimi ile üretilmektedir. Bu nedenle arı seker tükettiği zaman şekerin metabolizması için oksijene ihtiyaç duyar. Şekerin metabolize edilmesiyle su buharı, karbondioksit ve ısı meydana gelir. % 17 su içeren bir bal veya şeker şurubu 3040 Kcal/kg enerji verir. Marceau’a (1982) göre, kıs boyunca gerekli ortalama bal miktarı yaklaşık olarak 10 kg/kovan kadardır ve yaklaşık 8 Watt sürekli enerji üretimine olanak sağlar.

Kışlama sırasında tüketilen 10 kg seker şurubunun sindirimi için bir koloninin en az 1,75 l/saat/kovan oksijene ihtiyacı vardır. En az % 7 oksijen ve en fazla % 10 karbondioksit konsantrasyonlarında yasayabilen bir bal arısı kolonisinin, oksijen için 300 l /kovan/gün, karbondioksitin uzaklaştırılması için 600 l/kovan/gün hava ihtiyacı olduğu hesaplanmıştır. 0,6 m3 hacmindeki bir kovanda bu ölçüde bir havalandırma için 600 l/gün hava değişimi gereklidir. Uygulamada sürekli bir havalandırma ile günde 10 kez kovan havasının değişimi sağlanarak sağlıklı bir kovan içi atmosfer oluşmalıdır (Marceau, 1982).

Brown’a (1989) göre, bir koloni 15 Kasım ile 15 Şubat tarihleri arasındaki 100 günde ortalama 4,5 kg bal tüketmektedir. % 18 su içeren bir balın sindirimi için gerekli oksijen miktarı ile ortaya çıkan ürünler Çizelge 1.’de gösterilmiştir.

Çizelge 1. Kısın bir günlük bal tüketimi eşitliği (Brown 1989).

Bir kış C6H12O6 + 6O2  → 6CO2 + 6H2O + enerji
Gününde 28,35–56,7 g bal 0,028 m³ O2 0,028 m³ CO2 + 1,000 damlacık su buharı + 3,5–4 W

 

Brown (1989) gerekli oksijenin sağlanması için kovan havasının sürekli bir hava akımıyla her 12 saatte bir değiştirilmesi gerektiğini bildirmektedir. Balda bulunan fruktoz ve glukoz C6H12O6 kimyasal yapısındadır; ancak atomların dizilisi ve yerleşimi farklıdır. Ortalama bir balın bilesimi Çizelge 2.’de verilmiştir.

Çizelge 2. Balın bilesimi (Wedmore, 1947).

Bileşen % Oranı
Fruktoz 41
Glukoz 34
Su 17
Sakaroz 2
Mineral vb 6
Toplam 100

 

 

Şekerlerin kimyasal bilesimi aşağıdaki şekilde hesaplanmış ve Çizelge 3.’de verilmiştir. Hidrokarbonlar enerji kaynağı, protein ve mineraller ise yapıcı unsurlar olarak değerlendirilmektedir.

Çizelge 3. Bal şekerlerinin kimyasal bilesimi (Wedmore, 1947).

Bal şekerlerinin                 Kimyasal Bileşimi % Oranı
Karbon 29,6
Hidrojen 4,9
Oksijen 39,5
Serbest su 17,0
Moleküler bağlı su 3,0
Mineraller vb. 6,0
Toplam 100

 

Balın karbondioksit haline tamamen oksidasyonu sırasında % 29,6 oranındaki karbon için % 78,9 oksijen gerekecektir. Hidrojenin oksidasyonu için % 43,2 ilave oksijen gerekeceğinden toplam oksijen gereksinimi % 123,1 olarak belirmektedir. Bu miktarın % 39,5’i balın yapısından karşılandığında % 83,6’sının atmosferden alınması gerekecektir. 453,6 g balın tüketimi için % 83,6 ilave oksijen gerekmektedir. Bu miktarda oksijen için 1540 l hava gerekmektedir. Ortaya çıkan karbondioksit ve suyun uzaklaştırılması için çok daha fazla miktarda havaya ihtiyaç duyulmaktadır (Wedmore, 1947).

Kış Şartlarında Kovanlarda Havalandırmanın, Isının ve Nemin Önemi;

İnsanları nasıl enerjiye, havaya yani oksijene ve suya ihtiyaç duyuyorlarsa, arıların da enerjiye, oksijene ve suya ihtiyaç duyarlar. Karbondioksit havadan ağır olduğu için doğrudan yer seviyesine çöken CO2, bu nedenle de tahliyesi oldukça güç olan bir gazdır. Bulunduğu ortamdan da oksijeni hemen uzaklaştırır. Bizler uzun müddet kapalı bir ortamda kaldığımızda, ortam oksijeni azalıp, karbondioksit solumaya başladığımızda zehirleniyorsak, arılar da aynı şekilde zehirleniyorlar. Bu demektir ki oksijenin her canlı için önemi çok büyüktür.

 

Ülkemizde kullandığımız kovan tiplerinin bir kısmı üstten havalandırmalı, bir kısmı alttan havalandırmalıdır. Arılar doğada kayalıklar arasında, ağaç oyuklarında ve hatta ağaç dalları arasında da yaşasa, peteklerin altı her zaman açık, üst tarafları kapalıdır. Bu da demektir ki, alttan havalandırma onlar için daha uygun.

 

Üstten Havalandırmalı Kovanlar;

Alt tarafta 1×15 cm ölçülerinde arı giriş çıkışı deliği ve kovan kapağına ölçüleri değişik olarak açılmış havalandırma delikleri olan kovanlardır. Kış aylarına gelmeden önce de giriş deliklerini yağmacılık olmasın diye 1×2 cm olarak kapattık. Kuluçkalık ile kapak arasına da hava geçirgenliği olan bezimizi koyduk ve kovan kapağını kapattık.

Öncelikle bir kuralı çok iyi bilmemiz gerekmektedir. Hava ısınınca yukarı yöne doğru hareket eder. Yani havanın ağırlığından daha hafif olduğundan ısı kaynağından yukarıya doğru hareket eder. Kışın evlerimizde kullandığımız sobalar gibi üst tarafı sıcak alt tarafı daha soğuktur. Karbondioksit ise bunun tam tersi yönde hareket eder. Havadan daha ağırdır ve aşağı yöne doğru hareket eder.

Şimdi de ideal bir kovanda kış şartlarındaki özelliklerinin neler olması gerekir.

  • Kovan içinde ısı kaybının olmaması,
  • Havalandırmanın iyi olması,
  • Karbondioksit tahliyesinin iyi olması,
  • Nemin ve yoğuşmanın olmaması

Yukarıdaki ideal özellikleri de tanımladıktan sonra üstten havalandırmalı kovanlarda kış döneminde neler yaşanır, ne gibi olaylar olacağını araştıralım.

  • Kovan ısısı üst taraf açık olduğundan soğuk hava alttaki giriş deliğinden girer üst delikten tahliye olur. Kovan ısısı düşer arıların bal tüketimi artar.

 

  • Karbondioksit üstten havayı çeker ve alttaki giriş deliğinden çıkar. Sizce burada bir çelişki yok mu? Sıcak hava üstten çıkmak isteyecek, karbondioksit de alttan çıkmak isteyecek. İşte tam bu anda hangisi daha baskın ise onun dediği olur. Karbondioksit fazla ise alttan tahliye olur, ısı fazla ise üstten tahliye olur. Her ikisi de eşit olursa karbondioksit de, ısı da kovanda kalır. Havalandırma da azalacak veya duracaktır. Bu durum arılara zarar vermeye başlayacaktır. Tek çözüm 3.üncü bir deliği daha açmaktır. Bunun yeri de kovanın arka yarısının tam ortasında, 4-5 cm çapında bir delik olmalıdır. Bu delik sayesinde karbondioksit tahliye olabilecektir. Havalandırma da daha iyi olacaktır.

 

  • Kovan içindeki nemi tamamen yok etmek veya azaltmak mümkün değildir. Kovan içindeki minimum nem seviyesi = ~ kovan dışındaki nemdir. Kuluçka zamanı yapılan ölçümlerde nemin %60 ısının da 34° C civarında olduğu tespit edilmiştir. Ancak en önemli olan kovan içindeki yoğuşmadır. Burada da üç kuralı daha iyi bilmemiz gerekiyor.

 

  1. Isı yükseldikçe nem azalır. Örnek olarak evlerimizde ısı yükselirse odanın nemi %40’ın altına düşer ve bu havadan rahatsız oluruz. Radyatörlere, içinde su olan kaplar asarız ve odanın nemini yükseltiriz.
  2. Yoğuşma; sıcak ve soğuğun birleştiği noktada havanın içindeki nemin, su damlalarına dönüşmesidir. Su damlacıkların oluşmaya başladığı zamanki duruma yoğuşma noktası veya çiğ noktası denilmektedir.
  3. Isı köprüsü; dış ortam sıcaklığının iç ortama taşınması olayıdır. Size verebileceğim en iyi örnek pencerelerimizin altına konulan mermerlerdir. Neden mi? Kışın kalorifer peteklerinin üstüne yakın olan bu mermerleri elinizle tutuğunuzda buz gibi olduğunu hissedeceksiniz. Isı kaynağına yakın olduğu halde hiç ısınmazlar. Çünkü dış ortamdaki soğuğu içeri taşırlar. İşte bu olaya ısı köprüsü deniyor. Bu mermerlerin ısı köprüsü oluşturmaması için, iki parçalı ve ortası izoleli olması gerekmektedir. Kovanlarda izole olmadığı zaman ısı köprüsü oluşturmaktadır. Kovan içi ısıyla birlikte birleşince çiğ noktasına ulaştığında yoğuşma başlayacaktır.

Nem oranı, arıların solumaları ile çıkan su buharı nemin biraz daha artmasına neden olacaktır.

Yoğuşma daha ziyade ilkbahar aylarında olmaktadır. Çünkü ilkbahar aylarında gece ve gündüz sıcaklık farkı yüksek olduğu zamanlar yoğuşma artar. Çiğ noktasına ulaştığı an başlar. Kış aylarında kovan içi ısısı düşük olur. Arılar sakımda iken, salkımın dış ısısının 8-9° C olduğu araştırmacılar tarafından tespit edilmiştir. Salkımdan uzaklaştıkça ısı da düşecektir. Üstten havalandırma olduğu için de ısınan hava tahliye olacak ve çiğ noktasına ulaşamayacaktır. Ancak; salkım kovan duvarlarına temas ederse yoğuşma olması muhtemeldir. Kovan duvarlarında oluşan su damlacıkları tabanda birikecektir. Tabanda delik varsa dışarıya tahliye olacaktır. Tavanda pamuklu örtü bezi varsa, nemi emecektir. Suyu emmeyen türde örtü bezi varsa, yoğuşma başladığı zaman biriken damlacıklar arıların üzerine akacaktır.

Üstten havalandırmalı kovanların bu olumsuz durumları ortadan kaldırmak için yapılması gerekenler;

  • Alttan havalandırma deliği açmak veya polen tuzaklı tabanları kullanarak üst kapaktaki havalandırma deliklerini kapatmak.
  • Üst tarafta, kovan boşluğunun içine nem emici malzemeler koymak. Saman veya ağaç yongası gibi malzemeler kullanılabilir. İnce talaş suyu çok iyi emer ama kullanmanızı tavsiye etmem. Çünkü talaş nemi emdikçe hava geçirgenliği ıslaklık yüzünden azalacaktır.

 

Alttan Havalandırmalı Kovanlar;

Alttan havalandırmanın faydalarını yukarıdaki paragraflarda anlatmaya çalıştım. Bu tür kovanlarda polen tuzaklı tabanlar kullanılması çok iyi olacaktır. Varroa mücadelesinde de büyük fayda sağlayacaktır. Kuluçkalığın üstü çok iyi kapatılması gerekmektedir. Kovan kapağı 1 mm açık kalırsa çevresini de hesap edersek, toplamda ~1×15 cm’lik açıklık ısı kaybına neden olacaktır. Kapak altı izolasyon malzemeleri ile kaplanmalı ve örtü bezi olarak da naylon kullanılmalıdır. Kapak altına yapılan izolasyon çok iyi olursa üst tarafta yoğuşma olmayacaktır. Ancak; yan duvarlar izolesiz olduğundan yoğuşma meydana gelecektir ama duvarlardan aşağıya doğru süzülerek alttaki deliklerden tahliye olacak ve arılara zarar vermeyecektir. Kovan yan duvarları izoleli olursa içerdeki hava daha az bir enerjiyle ısınacak ve geç soğuyacaktır. Bu da bal tasarrufu demektir. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Almanya da hava sıcaklığı ülkemize nazaran çok düşüktür. Soğuk bir ülkedir ama Zander tipi kovanlarının duvar kalınlıkları 2 cm (20mm) ama bir problemleri yok.

Yapılması gereken bir husus daha var. O da kuluçkalık yüksekliği. Kullandığımız kuluçkalık yüksekliği genellikle 28 cm (280mm). Kuluçkalığın alt seviyesindeki ısı, dış ısıya eşittir. En üst seviyesinde maksimum ısı olan 34° C dir. Min-max arasındaki ısıyı arılar sağlamaktadır. Dış ısının 20° C olduğunu kabul edelim. Kuluçkalığın ortasındaki sıcaklık ((34-20)/2)+20=27° C olacaktır. Bir başka değişle kuluçkalık yüksekliğini min-max farkına bölersek 28/(34-20)=2cm yani her 20mm/1°C ısı artışına neden olacaktır. Kuluçkalık yüksekliği arttıkça orta ısı her zaman 27° C olacaktır. Dadant 24,3mm/1°C, AOÜK 420 30mm/1°C olacaktır. Ancak; üst taraftaki ısınma alanı artacaktır. Resim 1 de görsel olarak izah etmeye çalıştım.

Resim 1 – Değişik tipteki kuluçkalık içi sıcaklık dağılımları.

SONUÇ;

Arıların kışlatılması açısından en ideal kovan tipinin alttan havalandırmalı ve izoleli olması taraftarıyım. Araştırmacıların çalışmaları da izoleli kovanların avantajlarının iyi olduğu yönündedir. Yüksek tip kuluçkalıkların da ısı ve popülasyon yönünden avantajlı olacağına inanıyorum. Kendi ürettiğim AOÜK 420 tipindeki kuluçkalıkların denemeleri de bu yönde iyi sonuçlar vermektedir. Altılı ruşet kovanlardan çok iyi sonuçlar aldım. Ürettiğim ve kullandığım bütün kovanlar izoleli ve polen tuzaklıdır. Resim 2 de 18 Şubat 2017 tarihinde çekilmiş ruşet kovandaki arıların çalışmaya başladığı görülmüştür.

 

Resim 2 – AOÜK 420-R6 tipi kovanın Şubat 2017 deki durumu

Aynı kovan havaların iyi olduğu 6 Mart 2017 tarihinde kontrol için açılmıştır. Gözüme çarpan en önemli olay, örtü tahtasının durumuydu.

Resim 3 – Mart 2017 de kovan örtü tahtasının görünüşü.

Resim 3 de kovan içinde hala balının olduğunu ve örtü tahtası ile kuluçkalık üst kenarları arasındaki boşlukları propolis ile kapattığı görülmektedir. En önemlisi; arıların bulunduğu bölgelerde (açık renkli resmin üst taraftan başlayan alt tarafa kadar olan kısım) rutubetin olmadığı görülmüştür. Resmin alt tarafındaki koyu renkli olan kısmın da nemli olduğu tespit edilmiştir. Nemli olan kısmın altındaki çerçevenin de petek örülmediği görülmüştür. Altı tamamen açık olan izoleli bir kovanda nemin çok daha az oluştuğu ve arıların çalışma durumundan da sağlıklı olduğu görülmektedir.

Kovanlarda kullanılan ahşap türünden hiç bahsetmedik ama kısaca en iyi ağaç türünün Pavlonya ağacı (Çin kavağı) olduğunu söyleyebilirim. Isı yalıtımı diğer ağaç türlerine nazaran daha yüksektir. Kovan yapımında kullanılacak en ideal ağaç türüdür. Çiçekleri akasya gibi arıcılık açısından iyidir. Çok çabuk büyüyebilen bir ağaç türüdür. Pavlonya ağacı yetiştirmenizi tavsiye ederim.

Yalıtım Nitelikleri

Termal İletkenliği: Paulownia 0.0063 -0.086 Kcal m-1 hr-1 C-1 değerleriyle en düşük ısı iletkenliğine sahip ağaçtır. Bundan dolayı muazzam bir ısı yalıtım malzemesidir.

Sıcaklık İletkenliği: Paulownia 0.000561 – 0.000631 m-2 hr-2 değerleriyle bilinen 40 tür içerisinde en düşük sıcaklık yalıtım verilerine sahiptir.

Elektrik Yalıtımı: Bilinen 40 tür içerisinde en düşüktür.

Daha geniş bilgileri internetten araştırabilirsiniz.

 

ARAŞTIRMACILARIN KOVANLARLA İLGİLİ ÖNCEKİ ÇALIŞMALARI

 

 Zmarlicki (1975), tek kuluçkalıklı ve ziftli kağıtla izole edilerek kışlatılan kolonilerde yüksek bir gıda tüketimi ve aşırı miktarda nem birikmesi olduğunu ancak çift kuluçkalık ve ziftli kağıtla izole edilerek yeterli havalandırma sağlayan kolonilerde ise gıda tüketimini 0.70-0.90 kg/petek olarak bulduklarını bildirmişlerdir.

Johansson ve Johansson (1977), arı kolonilerinin kışa genç kadrolarla girmelerini sağlamak üzere yapılacak sonbahar yemlemesi için en uygun dönemin Eylül-Ekim olduğunu bildirmişlerdir. Bu dönemde yetiştirilen genç arılarla kışlatmaya alınan kolonilerde daha az kışlatma kaybı, ilkbaharda daha hızlı bir yavru yetiştirme temposu görüldüğünü ve kolonilerinin ertesi ilkbahara daha güçlü bir populasyonla girdiğini bildirmişlerdir.

Peer (1978), ziftli kağıt ve kontraplak malzeme kullanılarak izole edilen kolonilerin yaklaşık %90’nın yaşadığını ve izole edilen kolonilerin kontrol kolonilerine göre ertesi yıl %50-125 daha fazla bal ürettiklerini bildirmiştir.

Johansson ve Johansson (1979), kışın kovanda biriken aşırı CO2’in ve nemli havanın dışarı atılabilmesi için, kovanlarda çok iyi bir havalandırma düzeninin olması gerektiğini, arıların, kışın kovanda yoğunlaşan nemden çok rahatsız olduklarını ve ancak % 9 düzeyindeki CO2’ i tolere edebildiklerini bildirmişlerdir.

Bobrzecki ve Gromisz (1984), izole edilmemiş tek cidarlı ve gövde kalınlığı 25 mm olan kovanların, çift cidarlı ve cidarları arasında strafor bulunan kovanlara göre daha az nem kapsadığını belirtmişlerdir. Araştırıcılar, bu iki tip kolonide, kış mevsimi nosema (N. apis) enfeksiyon düzeyinin, mum üretiminin ve sonbahardaki yavru yetiştirme oranının birbirine yakın olduğunu bildirmişleridir. Ancak koloni performansının, izole edilen ve çift cidarlı olan kovanlarda kışlatılan kolonilerde daha iyi olduğunu vurgulamışlardır. Bu tip kovanlarda kış süresince, arı ve ana kaybının daha az, kışlık bal tüketiminin daha düşük ve kuluçkalık sıcaklığının genellikle daha yüksek olduğunu ve ilkbaharda daha fazla yavru yetiştirilerek kovan başına  daha yüksek bir bal verimi (kg/koloni) elde edildiğini bildirmişlerdir.

Morse ve Hooper (1985), arıcılıkta önemli bir yeri olan kışlatma konusunda, dünyanın değişik iklim bölgelerinde uzun zamandır farklı uygulamaların olduğunu; sıcak ve ılıman iklimin hakim olduğu bölgelerde arıcıların kolonilerini kışın açıkta kışlatırken, rakımın nispeten yüksek ve kış aylarında iklimin daha sert geçtiği yerlerde kışlatma işleminin kapalı oda koşullarında veya sundurma altında yapıldığını vurgulamışlardır. Buna karşılık araştırmacılar Kanada ve Bulgaristan gibi bazı kuzey yarım küre ülkelerinde bir çok arıcı kolonilerin kışlatılmasını ekonomik bulmadıkları için paket arıcılık yaptıklarını; ancak son zamanlarda arı hastalık ve parazitlerinin yaygınlaşması, ekonomik koşulların değişmesi, kolonilerin dışarıda kışlatma olanaklarının geliştirilmesi ve kapalı yerlerde başarılı kışlatma tekniklerinin artırılması gibi nedenlerle bu bölgelerde de kolonilerin kışlatılması yaygınlaştığını bildirmişlerdir.

Kobayashi (1987), Japonya’da kovan izalasyonunda bazı kimyasal maddelerin (strafor dahil) kullanıldığı bir çalışmada; bu izole maddelerin nem çekici özelliklerinin olmaması nedeniyle kullanışlı olmadığını ve en iyi sonucun samanla yapılan izolasyondan alındığını; samanın ucuz ve nem çekici özelliğinin yüksek olması nedeniyle kovanları ani sıcaklık değişimlerinden koruyan iyi bir izole maddesi olduğunu bildirmişlerdir.

Elmalı (1988), kışı şiddetli geçen bölgelerde kovanların uçuş deliğinin tamamen kapatılmasını ve kovanın ön yüzünde üst kısımdan 15mm çapında bir delik açılmasını önermektedirler.

Kaftanoğlu ve ark. (1992), balarısı (A. mellifera L.) kolonilerinin kışı sağlıklı geçirerek bir sonraki yıla canlı ve üretken çıkabilmelerini sağlamak için sonbahar bakımının zamanında yapılması gerektiğini; kolonilerde genç sağlıklı ve kaliteli ana arıların, yeterli balın veya ek beslemenin olması gerektiğini, kolonilerde hastalık kontrolünün yapılması ve kışlatma öncesi mutlaka Varroa jacobsoni ile mücadelenin yapılmasının önemini vurgulamışlardır.

Fıratlı (1993), kolonilerde kışlatma kayıplarının önlenmesi, kolonilerin ilkbahara canlı çıkabilmesi ve üretim performanslarının yüksek olmasının sonbahar bakım ve beslenmesine bağlı olduğunu; kış ölümlerinin ve bunun ile ilgili pek çok sorunun giderilebilmesi için, kışa girerken kolonilerin genç ve genetik kapasitesi yüksek ana arılara sahip olmaları, sağlam ve yeterli havalandırması olan kovanlarda bulunmaları, aşırı kış koşullarına karşı korunmaları, kışlık besin stokunun yeterli nitelik ve nicelikte olması ve hastalık etmenlerinin bulunmaması gerektiğini vurgulamıştır. Kolonilerin kışa hazırlanırken öncelikle kovan içerisinde nem birikimini önleyici önlemlerin alınması gerektiğini; bu amaçla çok soğuk bölgelerde, kovan içinde oluşacak nemi çekici saman, talaş ve gazete kâğıdından yapılan yastıkların kullanılmasını ve kovan kapağında gerekli havalandırma deliklerinin bırakılmasını belirtilmektedir.

Saville ve ark. (1999), farklı kovanlarda arı kolonilerinin sıcaklıkla ilgili özelliklerini ve performanslarını test ettiği çalışma sırasında; Jumla ve Gadavori şehirlerinde bulunan arıcıların kullandığı yerli kovanlarda sıcaklık ile arı performansı arasındaki ilişkiyi değerlendirerek geleneksel kütük kovan, bariyerli yeni kütük kovan, saman kovan, Newton kovan ve Jumla kovanlarda aynı denemeleri yapmışlardır. Bu çalışma sonucunda; Jumla ve Gadavori’de boş kovanlar arasında önemli bir farkın olmadığı, ancak dolu kovanlar arasında önemli bir farklılık olduğunu belirtmişlerdir. Samandan yapılan kovanlara çevre sıcaklığının önemli etkisinin olduğu; Jumla kovanlar üzerine soğuk havanın önemli bir etkisinin bulunduğu ve Newton ile Bariyerli kovanlar arasında da önemli bir farklılık olduğunu bildirilmişlerdir.

Karaca ve ark. (2000), yaptıkları çalışmada kovan malzemesinin ahşap veya köpük olmasının, kovan içi sıcaklığı ve nemi üzerine önemli etkileri olduğunu; köpükten yapılan kovanlarda, kovan içi sıcaklığının ahşaptan yapılan kovanlara göre yaz aylarında daha düşük ya da eşit, kış aylarında ise daha yüksek olduğunu belirtmişlerdir. Ahşaptan yapılan kovanlardan köpükten yapılan kovanlara oranla %26.87 daha fazla bal elde edildiğini, hasattaki arılı çerçeve sayısı ve kış çıkışı arılı çerçeve sayısı bakımından da ahşaptan yapılan kovanların köpükten yapılan kovanlara göre sırasıyla %18.28 ve %21 oranında üstün olduklarını; ahşaptan yapılan kovanların köpükten yapılan kovanlara göre %10 daha fazla yavrulu alana sahip olduklarını bulmuşlardır.

Arslan ve ark. (2004), Tokat koşullarında kışlatılan altı değişik genotipteki (Tokat arısı, Muğla, Karniyol, Kafkas-TKV, İtalyan ve Kafkas-Camili) ana arıların doğal çiftleşmesi ile oluşan F1 melezlerinin kışlama yetenekleri ile ilgili değerleri sırasıyla %61.59, 63.91, 64.86, 51.98, 57.85 ve 56.93; kışlatma süresince gıda tüketimlerini 5.63, 6.66, 5.53, 6.00, 5.22 ve 5.65 kg/koloni; aynı genotiplerin petekli bal verimini 1. ve 2. yılda sırasıyla % 9.45, 5.70, 17.65, 9.29, 15.48, 4.00 ve % 43.78, 26.71, 53.36, 37.58, 34.13 ve 26.95 olarak belirlemişlerdir. Genotip grupların kışlama yetenekleri ve kışlamadaki gıda tüketimi arasındaki ilişkinin istatistikî olarak önemsiz; petekli bal verimi ile ilişkinin önemli (P<0.01) olduğunu bulmuşlardır. Karniyol genotipli anaların oluşturduğu koloniler en iyi kışlama yeteneğine sahip grup olarak petekli bal veriminde de diğer gruplardan daha yüksek değerler göstermiştir. Muğla genotipli anaların oluşturduğu koloniler, kışlama yeteneği bakımından Karniyol’dan sonra, fakat yörenin yerli arısı olan Tokat genotipinden daha iyi performans göstermiştir. Tokat genotipli analardan oluşan koloniler, kışlama yeteneği bakımından Karniyol ve Muğla genotiplerinden düşük İtalyan genotipli analardan oluşan koloniler, kışlama yeteneği bakımından Karniyol, Muğla ve Tokat genotiplerinden daha düşük; KafkasTKV ve Kafkas-Camili genotipli anaların oluşturduğu kolonilerin ise kışlama yeteneği açısından diğer genotipler arasında en düşük değere sahip olduğunu bildirmişlerdir.

 

ARICILIĞA KARŞILIKSIZ GÖNÜL VERENLERE TEŞEKKÜRLER, İYİ Kİ VARSINIZ!

Arıcılık bilgilerimi geliştirmeme vesile olan, başta Sayın Muhsin DOĞAROĞLU Hocam olmak üzere;

Kendilerini televizyon yayınlarından tanıdığım ve zevkle izlediğim Sayın Hocalarım olan Kadriye SORKUN, Aslı ÖZKIRIM, Levent AYDIN, Devrim OSKAY ve Ali KORKMAZ ’a;

Arıcılık konusunda araştırma yaparak internette yayınlayan Sayın Bilim Adamlarına;

Karşılaştıkları zorlukları ve olayları paylaşan Arıcılara;

Teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim.

 

Add Comment

Contacts

0532 257 56 08
İnecik Mahallesi Orta Tepe Mevkii
info@otagaricilik.com

Follow Us